Korku ve Yaşam Enerjileri

12/Mart/2016
Bugün, Radikal kitap ekinde İpek Özbey, köşesinde “Ye, Dua Et, Sev” kitabının yazarı Elizabeth Gilbert’in “Büyük Sihir” isimli yeni kitabının tanıtımını yapıyor. Kitapta yazarın anlattığı ana fikirden bahsediyor. Ancak yazıda benim dikkatimi çeken bir nokta oldu. Kitaptan bir alıntıda yazar şöyle diyor:
“Korkularımızın üstüne gitmek derken onları öldürmekten bahsetmiyoruz. İnsanlar korkularını öldürmeye çalışırken sık sık istemeden de olsa yaratıcılıklarını da öldürüyorlar. Oysa korku ve yaratıcılık aynı ana rahmini paylaşmışlardı, aynı zamanda doğmuşlardı, yaşamsal önemi olan bazı organları hâlâ ortak kullanıyorlardı. Bu yüzdendir ki, korkularımızla nasıl başa çıkacağımıza dikkat etmeliyiz”
Yazarın söylediği bu ifade, Doğu’nun “beş element” felsefesindeki Su elementinin özelliğini anlatıyor. Su elementinin bedenimizdeki organı böbreklerimiz ve temsil ettiği duygu ise korkudur. Aynı felsefe, korku duygusunun yerleştiği organ olan böbreklerin, aynı zamanda yaşamsal enerjimizin de kaynağı olduğunu söyler. Bu durumda, korku ve yaşam enerjisi (veya yaratıcılık) aynı merkezde ve birbiri ile iç içe durmaktadır. Korku duygusu, istenmeyen, arzu edilmeyen, bizi aşağı çeken bir duygu gibi algılansa da, yaşama isteğimizin önünde bir koruma kalkanı gibi durur. Hayatta kalmamızı sağlayan ve yaşam enerjimizi korumayı amaçlayan bir kalkan olmasının nedeni de bu yakın ilişkidir.
Hayatta yaşadığımız ve şifalandıramadığımız derin korkular zaman içinde böbreklerimiz veya bağlı olduğu sistemlerde (mesane, idrar yolları, kemik ve ilikler, hormonal sistem, üreme organları ve fonksiyonları, saçlar) fiziksel sorunlara ve hastalıklara yol açabiliyor. Aşırı korku duygusunun en çok rastlanılan etkisi, idrar kaçırmaktır. Yaşadığımız aşırı korku durumlarında bu sonucu bazılarımız özellikle çocukken deneyimlemişizdir veya çevremizden biliriz. Bu sonuç, böbrek ve mesanenin bu yüksek korku dalgasından nasıl etkilendiğinin açık belirtisidir. Bu duygunun yıllar boyu hissedilmesi ise, üstte belirttiğim böbrekler ile bağlantılı olan farklı bedensel sistemlerde kronik problemlere yol açabilmektedir.
Hayatımızı korumak için çalışan korkular doğaldır. Yüksekten düşmek veya vahşi bir hayvan saldırısından korkmak gerçek hayati tehlike oluşturduğu için doğal ve bizi koruyan korkulardır. Bunları değiştirmesek iyi olur :) . Fakat bizi asıl hasta eden, zihnimizin yarattığı “sanal” korkulardır (endişe). Bu ikisinin ayrımını iyi yapmak gerekir.
Zihin haritamızın oluşturduğu sanal korkuları bedenimiz “yaşamsal tehdit” olarak algılar ve ortaya koymaya çalıştığımız, yaşam enerjimizden kaynaklanan yaratıcılık eylemlerimizin dışarı çıkmasını engeller. Hayatınızda, içinizden çok geldiği halde korktuğunuz için yapmaktan vazgeçtiğiniz, çekindiğiniz, geride durduğunuz davranışlarınızı ve bu nedenle kaybettiğiniz şeyleri düşünün. Oysa zamanında o adımı atsaydınız, arzu ettiğiniz o şey belki de şimdi hayatınızda olacaktı. İşte bu sahte kalkana rağmen adım atmaya ve kalkanı delip geçen eyleme de cesaret diyoruz.
Fakat cesaret ile cahillik arasında ince bir çizgi var. Bir çok yerde şuna rastlarsınız “korkularınızın üstüne gidin”, bu cümle çoğu zaman, eliniz ayağınız titrediği halde bir eylemi gerçekleştirmek anlamına gelmeyebilir. Sürekli hale geldiğinde, bu davranış da zihinde ve bedende farklı bir gerilim yaratacak ve başka türlü zararlar verecektir. Bu durum, yazarın bahsettiği gibi korkularımızla baş etme yöntemlerimize dikkat etmemiz gerektiğini ortaya çıkartıyor. Cesur olmak, aslında bizi geri çeken o korkumuzu fark edip, onu sağlıklı bir şekilde dönüştürmek ve ortadan kaldırmaktır. Bu kadar iç içe geçmiş korku ve yaşam enerjilerinin birbirinden kopartılması dikkat ve özen gerektiriyor. Korkularımızı yok edelim derken, yazarın belirttiği gibi yaratıcı yönümüzü veya yaşam enerjimizi de tüketiyor olabiliriz.
Bu nedenle, korkularımıza düşman gibi değil, bizi korumaya çalışan bir dost gibi bakarak, şefkat ile yaklaşmalıyız. Önce korkumuzu kabullenmeli ve bu korkuyu bizde oluşturan zihinsel nedeni bulup ortaya çıkarmalıyız. Duygularımızın kaynağı, düşüncelerimiz veya başka bir ifadeyle “zihinsel kalıplarımız” olması nedeniyle, öncelikle zihnimizi taramalı, bize korku mirasını bırakan zihinsel kalıbımız hayatta ne zaman ve nasıl oluştu, onu görmeye çalışmalıyız. Bu düşünce kalıbını bularak iyileştirmek için bir çok yöntem var. Bu konuyu kendi başına çözemeyen her birey kendisine en uygun yöntemi seçmeli ve destek almalıdır.
Ancak önemli ve kritik olan, büyük hedefimize bütünsel sağlığımızı koyarak, yaşadığımız korku duygusunu suçlamayı ve hayatımızı ona teslim etmeyi bırakmalı, duygu ve düşünce arasındaki bağlantıyı kavrayıp, zihinsel yapımıza odaklanarak kök nedeni bulmalı ve öncelikle onu çözmeliyiz.
Ghandi’nin söylediği (kısa versiyonuyla) sözü her zaman hatırlayalım : “Düşüncelerin duygularını, duyguların davranışlarını, davranışların da kaderini oluşturur”.
Kimse, başkasına benzeyerek bir fark yaratamaz.
http://m.radikal.com.tr/kitap/yaratici-olmak-icin-bohemlik-sart-degil-433822
Doğum tablonuza (Çin Astrolojisi - BaZi) göre, hayatınızdaki dönemlerin analizinin yapıldığı Bütünsel Hayat Planlaması çalışması ile, sizi diğer insanlardan ayıran özelliklerinizi ve hayat çizginizi anlayabilir, geleceğin sizin için ne ifade ettiğini daha iyi kavrayabilir ve hayatınızın her alanını size özel bu bilgilere göre ayrıntılı ve verimli olarak planlayabilirsiniz.
Bu çalışma için iletişim bilgilerini kullanarak randevu talebinizi iletebilirsiniz.
Not: "Yazıları paylaşırken Mithat İrfan Dürmüş’ü referans olarak gösteriniz."